DİJİTAL FOTOĞRAFIN KUZU İNCİK PARADOKSU

Ne zaman kurtulacak saçma sapan sorgulamalardan fotoğraf? Sanat mı, değil mi? Nikon mu, Canon mu? Renkli mi, siyah-beyaz mı? Dijital mi, analog mu? Sakız gibi uzar bu geyikler. Tamam uzasın ama bana bulaşmasa bari. Ama ne mümkün. Ne yaparsanız yapın  her geçen gün daha da evrimleşerek sığlaşan sorgulamalarla yüzleşmek kaderimizde olsa gerek.

Şu sıralarda ise kendi payıma dijital-analog savaşı düşüyor. Tarafıma sürekli olarak analog cengaveri rolü biçiliyor. Sanki bu yapay, sanal ve bulanık savaşları umrumdaymış gibi.  Saçma sapan sorulara tek tek cevap vermekten bunaldım artık. Buraya yazarsam belki bu muhataplık bir nebze azalır.

Ne zaman unutulmaya başlandı bilmiyorum ama Anadolu halkları da dahil olmak üzere birçok doğu halkının kültüründe olan bakış açısını hatırlatmak isterim. Hiçbir şey mutlak iyi veya kötü değildir. Her iyiliğin içinde bir kötülük ve her kötülüğün içindeyse bir iyilik mevcuttur. Hiçbir şey sütten çıkmış ak kaşık değildir. O nedenle mutlak iyi, kötü, güzel, çirkin… diye bir şey yoktur. İşte fotoğrafta da bu söz konusudur. Her tekniğin, yöntemin, uygulamanın kendine has yönleri vardır. Bunlar sadece araçtır ve asıl önemli olan anlatmak istediğinize, anlatım dilinize kısacası size nasıl hizmet ettikleridir. Bir: Anlatacak bir şeyiniz olmalı. İki: Buna uygun dil unsurlarını (teknik)  kullanmalısınız. Bu durum bu kadar basit işte.  Önemli olan dijital veya analog teknikleri kullanmamız değildir. Asıl önemli olan neyi nasıl anlattığımızdır.

Bu bağlamda baktığımızda, dijital teknolojiler elbette ki amatör kullanıcı cephesinde büyük kolaylıklar getirdi. Ama anlatım dili olarak fotoğrafı kullananlar için neler değiştirdi? Şimdi isterseniz fotoğrafı anlatım dili olarak kullananlar  için dijital teknoloji ile ilgili bazı konuları ele alalım.

Efendim, dijital teknoloji üretimi çok hızlandırdı.

Evet doğru. Çok hızlandırdı. Ama senin bu hıza ihtiyacın var mı? Hiç sordun mu kendine? Dünyanın en hızlı arabasına da sahip olsan İstanbul trafiğindeki hızın ancak trafiğin hızı kadardır. Daha fazlası imkansız. Sıcak haber fotoğrafı gibi bir uğraşın yoksa neden hıza ihtiyacın var ki? Pek bu hıza karşılık ne feda ettiğinin farkında mısın? Hayal gücünü, düşlerini, düşüncelerini… Dijital teknikler ile fotoğrafı çeker çekmez görüyor, paylaşıyor ve tüketiyoruz. Peki ya film kullandığımızda? Öncelikle, sadece yaşadığımız ana yoğunlaşıyoruz. Çünkü fotoğrafladığımız anı hemen göremeyeceğimizi biliyoruz ve böylece süreçten kopmuyoruz. Sadece fotoğraf çekiyoruz ve bazen içimizde tarifsiz bir kıpırtı oluyor. Acaba oldu mu? Hayaller kurmaya başlıyoruz, o anı tekrar düşleyip yaşıyoruz. Farklı ne yapabilirdim acaba? Her şey doğru muydu? Şu fotoğrafçıda sanırım buna benzer bir şeyler çekmişti. Aaa mitolojide de böyle bir sahne vardı. Günlerce düşün, düşün, düşün… İşte hız için bunları feda ediyoruz. Aslına bakarsanız biraz yemek yapmak gibi. 15 dakikada kuzu incik yapamazsınız. Zamana ihtiyacınız var. En az 2-2.5 saat. Marine edilmeli, mühürlenmeli sonra da fırında ağır ağır pişirilmeli. 15 dakikanız varsa üzgünüm ama yoğurtlu makarna.

Aşçı: Taylan Bağcı
Aşçı: Taylan Bağcı

Dijital fotoğraf ile dünyanın her yeri ile iletişime geçebiliyorum.

Eee? Analog teknoloji ile de yapabilirsin. Tara, fotoğraflarını gönder. Bunun üretim süreciyle pek bir alakası yok. Yaptığımız şey sadece dijital iletişim teknolojisini kullanmak. Aslında fotoğraf söz konusu olduğunda bu iki kavram çok sık karıştırılıyor. Nedense digital fotoğraf ile iletişim teknolojileri birbirinden ayrılmaz gibi bir algı var. Ne saçma değil mi?

Dijital fotoğraf , yapılan işi kolaylaştırdı.

Kaytarmak en sevdiğimiz huyumuz. En zekimiz işten en çok kaytarandır. Toplumumuzda bu bir gurur kaynağıdır.  Ne yazık ki. Yaptığı işe saygısı olan ve dijital fotoğraf üreten tanıdığım “saf”(!) arkadaşlarım var. Onlardan biliyorum ve görüyorum. Hiçte iş yükleri azalmış gibi görünmüyor. Sadece çalışma ortamlarında bir değişim söz konusu. Bir üretim sürecinde belkide en son kısıtlanması -hatta kısıtlanmaması- gereken şey emek gücüdür. Amaca uygun seçilen üretim sürecinde emekten kaçmak ahmaklık ve dolandırıcılıktır; kaynağı da cehalettir.

Dijital fotoğraf, fotoğrafı demokratikleştirdi.

Ben bu konu hakkında pek emin değilim. Benim gözlemlediğim fotoğraf üretiminin yaygınlaştığıdır. Demokratikleşme olabilmesi sınıflar arası adaletsizliğin ortadan kalkması ile mümkün olur. Oysa dijital teknoloji ile zaten fotoğraf üreten sınıflar daha çok üretmeye başladılar. Dezavantajlı sınıflar hala ya üretmiyor-üretemiyor ya da üretikleri kısıtlı sayıdaki fotoğraflar izleyici ile buluşmuyor. O üretilenler bir yerlerde saklı duruyor. Sanırım Ceylan Önkol’un fotoğrafı bu durumla uyuşuyor. Öldürüldüğünde 12 yaşında olan Ceylan’a ait bildiğim kadarıyla tek bir fotoğraf vardı. İlk okula başlarken çektirdiği vesikalık fotoğraf. Başka bir şey yok veya bulunamadı ki bu da yok hükmündedir.

Fotoğraf: Bilinmiyor
Fotoğraf: Bilinmiyor

Fotoğrafın saklanması daha kolaylaştı?

Emin misiniz? Bence değilsiniz. Elinizde saklayacak fiziksel bir gerçeklik olmadığından ve dijital veri saklama sistemlerinin güvensizliğinden büyük sıkıntılar yaşanmaktadır. Hard diski çökmeyen veya diğer bir değişle veri kaybetmeyen bir fotoğrafçı tanımadım. Sizce var mıdır? Burada aslında asıl tehlike amatör fotoğrafçılar açısından mevcut. 20 yıl önceki aile fotoğraflarımız anılarımız halen duruyor ama 2 yıl önceki fotoğraflar nerede acaba? İnsanlar anılarını kaybediyor ve bu çok acı vereci bir durum.

Bu soruların ardı arkası gelmez. Ama toparlamak gerekirse mutlak mükemmel maalesef yok. Dijital fotoğraf çok şey getirdi ve yine çok şey götürdü. Sonuçta elimizde kalan sahip çıkılması gereken bir avuç anı.